İbrahim Ateş: “TÜRKİYE (Türkün Diyarı)...”

MHP Gölbaşı İlçe eski Başkanı İbrahim Ateş, milli değerler ve toplumsal yozlaşma ile ilgili bir yazı kaleme aldı. İbrahim Ateş, giderek artan kültürel yabancılaşma, ahlaki çözülme ve aile bağlarındaki zayıflamaya dikkat çekerek Türk Milletine özüne dönme

Ateş; “Güzel Türkiye’min kuruluş amacı, sahibi ve en önemli öğesi; temel değeri: “Ey Türk, sen neredesin?” Türk’ün başlangıcının, özünün, meyvesinin, çiçeğinin adı olan güzel Türkiye’m, sana ne oldu? Adın var; için boş mu kaldı? Türk, kendi diyarında garip mi kaldı? Öksüz mü kaldı? Geçmişi olmayan, tarihi olmayan, edebiyatı olmayan biri nasıl “köklülük” iddiasında bulunur? Sen köksüz mü kaldın, ey Türk? Rızkı veren Allah’tır; yaradanın verdiğini kimse veremez. Kolay mevki istiyorsun, haram parayla uğraşıyorsun, özünden uzaklaşıyorsun.”

UYAN EY TÜRK!

Kimi örnek aldın, kimi örnek alıyorsun? Hedeflerine ulaşmak için her şeyi mubah sayan partileri mi, cemaatleri mi, memleketimize yerleştirilmiş ajanları mı, sosyal medyadaki yönlendirmeleri mi örnek alıyorsun? Farkında değil misin, bunlar senin yok olman, bozulman; kökünden, özünden, tarihinden uzaklaştırman için kurulmuş tuzaklardır. Biz milletimizin menfaatlerini kendi menfaatlerimizden üstün tutarız; üstün sayarız, önde biliriz. Nereden bu anlayış? Bu bencillik, bu benlik nereden geliyor, kimden aldın? Töremizde mi var, atanın yaşantısında mı? Araştır geçmişini, ecdadını. Ne fedakârlıklar yapmışlar; kendilerini bu vatan için feda etmişler. Biz niçin bir işe girmek, bir makam kapmak veya kolay yoldan para kazanmak için ecdadımızın kemiklerini sızlatalım? Olur mu, yakışır mı? Yakışmaz! O zaman ne yapmalıyız? Ağzımızdan çıkanı uygulamalıyız. Türk’üz diyorsak; bu memlekette yaşıyorsak, Türk’ün diyarında yaşıyorsak ona göre yaşamalıyız. Müslüman’ız diyorsak günahlardan uzak durmalıyız. Müslüman olduğumuz belli olsun. Türk gibi yaşayalım; Türk olduğumuz belli olsun. Tabii, son dönemdeki gelişmeleri kötülemek için bu yazıyı yazmıyorum; bu bir iyi niyet yaklaşımıdır. Barışın, kanın durması her zaman herkesin isteğidir; aklı başında herkesin de isteği olmalıdır. Bunu istemeyenler mutlaka bir yere bağlıdırlar; onlara diyecek bir şeyimiz yok; onlar her zaman vazifelerini yaparlar.

Bahsettiğim konu şudur: çok gevşedik. Uyanık olmalıyız; gündemi takip etmeliyiz; kendimizi yetiştirmeliyiz. Tarihimizi, Atamızı ve özümüzü kaybetmemek için bizden sonraki nesillere bunları aktarmalıyız. Sosyal medyadan yayılan yalan yanlış bilgilerle veya oynanmış tarih kitaplarıyla değil; ebeveynler olarak bizler aktarmalıyız. Çocuklarınızla ilgilenin; doğruyu ve yanlışı gösterin. Her şey, “özümden kopmadan düzgün yaşayacağım” diyenler için meydandadır. Bugün niye kız çocuklarımız aşırı bir özentiden mi, yoksa başka bir sebepten mi bilinmez uygunsuz giyiniyor. Yolda bakıyorsun; annesi şalvarlı, başörtülü; kızı ise tam tersi. İşte bu, bozulmuşluğun tam karşılığı değil mi? Özümüzü kaybetmenin sonucu değil mi? Daha ne görmek istiyoruz? Bu kızlardan doğacak çocuğun hali ne olacak; belli değil mi? “Batılılaşma” dediler; batılılaşma battı. Daha neyi örnek alıyoruz? Aile, her şeyin temel direğidir: millet olmanın da, insan olmanın da, Müslüman olmanın da.

Şimdi diyeceksiniz: “Ey cahil, sen kızların okumalarını istemez misin; kadınların çalışmasını, ekmek tutmasını istemez misin?” Elbette isterim. Ancak o kız çocuğu yabancı bir şehre gidiyor; okumak için gidenlere karışan yok, gören yok; “Nasıl olsa” diyor ve ne oldum delisi oluyor; özünü unutuyor. Buna bir çözümün varsa, okusun. İş yerinde amirinden fırça yiyen kadın sessiz kalıyor; sinesine çekiyor. Evinde kocası ufak bir şey söylediğinde “boşanacağım” diyorsa, bu tezata da bir çözümün varsa o kadın da çalışsın. Binlerce yıldır bizi ayakta tutan en önemli öğe olan aile öğesini kaybettin, kaybediyorsun. Toplumda bu tür tezatlar çok. Sen bunları çözmezsen çocuğuna nasıl hitap edeceksin, neyi anlatacaksın? Kolaya kaçtın, gavurun kılıcını savurdun. Değer yargın para oldu; asıl değerlerini kenara koydun. İşte bu yüzden bu memlekette seni kenara koydu; kendi memleketinde üçüncü sınıf oldun. Memleket meselelerine kafa yor! Atanın kemiklerini sızlatma! Kolayı seçme, zoru seç ey ecdadın! Nice ilim adamları, nice kahramanlar, nice dünyaya ışık olmuş şahsiyetler çıkarmıştır yüce Türk milleti. Herhangi bir sınıfa ait olmaya çalışma; en yüce makam sahibi Türk sınıfına aitsin sen. Mevcudiyetini iyi tanı, öğren; o zaman her şey çözülecek. Onu iliklerinde hisset; ona göre yaşa. Bu memleketin sana ihtiyacı var. Kimse seni satın almasın; sihirli kelimelere kanma. Her bozulmuşluğun bir hikâyesi vardır, o hikâye bizim için geçerli değildir. Sen, Türk milletine gelen okların yönüne bak; düşmanını öyle tayin et.” dedi.

Ateş, konuşmasını Ebulfez Elçibey’in “Sen Türk olduğunu unutsan da, düşmanın asla unutmaz.” sözleri ile sonlandırdı.

Gölbaşı Haberleri