1. HABERLER

  2. GÜNDEM

  3. Gürsel Tekin: Elhamdülillah solcuyum
Gürsel Tekin: Elhamdülillah solcuyum

Gürsel Tekin: Elhamdülillah solcuyum

CHP'nin ikinci adamı Gürsel Tekin İzzet Çapa'ya konuştu.

A+A-

Gazeteciliğe adım atan, İstanbul eğlence hayatının 'konsept canavarı' İzzet Çapa'dan CHP'nin ikinci adamı Gürsel Tekin'le röportaj yaptı.... Kayıt cihazını, 'Mecmua' dergisinin Ağustos sayısı için Tekin'e uzatan Çapa, yine çok konuşulacak bir röportaja imza attı.

- Son bir yılda Kemal Kılıçdaroğlu'ndan sonra CHP'de en öne çıkan sima sizsiniz... Ama bir o kadar da görünmez! Kimdir Gürsel Tekin?

Ne inim, ne cinim, Gürsel Tekin'im. Anadolu'nun bağrından çıkmış, mütevazı biriyim. Elimden geldiğince herkesle iyi ilişkiler içinde olmak isterim. Ama maalesef siyaset arenası o kadar vahşi bir yer ki hiç açık vermemeniz lazım. Siyasette yükselmek -hele ki bizim partimizde- çok zordur. Başka partilerde de zordur ama CHP'de daha zor.

- CHP'ye sonra geleceğim başkanım. Doğal olarak hep siyaset konuşmak istiyorsunuz ama biz önce 'Gürsel'i merak ediyoruz. Mesela çocukluğunuzda ilk dinlediğiniz masal neydi?

Masallarla geçirecek pek vaktim olmadı. Daha çok gerçeklerle büyüdüm.

- İlk oyuncağınız neydi?

Hiç oyuncağım olmadı.

- Yahu başkanım top da mı oynamadınız?

Oynadık tabii ama her çocuk o kadarını yapar. Çocukluğumu pek yaşadım diyemem.

- Hiç baba dayağı yediniz mi?

Yemişimdir ama öyle hatırlanacak kadar şiddetli değil. Çocukluğumda asıl unutamadığım dayağı jandarmadan yedim.

- Solculuğun ilk filizlendiği günlerde mi?

Kendimi bildim bileli elhamdülillah solcuyumdur.

- Ne yapıp, jandarmanın dikkatini çektiniz?

14 yaşındaydım, hem okuyor hem Orman İşletmesi'nde çalışıyorum. Ağaçları keseceklerini duyduk, bir tepki vermek istiyoruz. Orman kesimi vardı ve buna tepki göstermek için.

- Biz derken?

Altı gencecik çocuk. O gece ormanda araçların geçeceği patika yolları sabaha kadar uğraşıp kazdık. Sabah kesim işi yattı. Köylüler şikayet etmiş, bizi kuş gibi yakaladı jandarma. İnkar etmeye kalktık ama esaslı bir dayaktan sonra hepimiz döküldük.

- İlk aşk gibi ilk dayak da unutulmuyor...

Unutulur mu? Aynı köylüler bu yıl seçimlerde AKP'ye tek oy vermeyeceklerini ileri sürerek ağaç kesimlerine tepki gösterdi ve hiç oy kullanmadı. Keşke o bizim çocuk aklımıza itibar edebilselerdi.

- Evrensel bir ilahi kuvvet var galiba?

Hem de nasıl. Biz 35 yıl önce bunu söylerken bizi çocuk görüyorlardı. O yüzden devrimcilik deyince, ruhumuzda hep devrimcilik vardı...

- Çok genç yaşta siyasete girmişsiniz. Sizi ilk ateşleyen hangi olaydı?

Cemil (Kırbay) Ağabey bir kitap vermişti. Ulaş Bardakçı'nın hayatı. O kitap beni çok etkilemişti. Siyasette ilk adımım da odur. Hatta dedim ki 'Eğer bir gün oğlum olursa adını Ulaş koyacağım.'

- Ve koydunuz. Hiç oyuncağım olmadı demiştiniz, Ulaş'a aldığınız ilk oyuncak neydi?

Bir Kara Şimşek arabası almıştım. Onu istemişti. İmkanım olduğu sürece her istediğini aldım zaten.

OKEYİME LAF SÖYLETMEM

- Gelelim bir şehir efsanesine. Diyorlar ki, okeyde bileğinizi bükecek kimse yokmuş!

Bak okeyime laf söyletmem arkadaş. Üstüme yoktur!

- Parasına da oynar mısınız?

Oynarım tabii.

- Kimlerle oynarsınız genellikle?

Kimin canı para kaybetmek isterse onunla oynarım. Mesela İbrahim Tatlıses'ten çok para kazanmışımdır. Bir gün 'Bir daha seninle oynamayacağım' diye tövbe etti, sonra dayanamadı geldi, yine cebindeki paraları verip gitti.

SENİN PARANI ALMAYAYIM

- Diğer kurbanlar?

Büyük Kulüp'te ne kadar işadamı varsa parasını almışımdır. İsim veremeyeceğim kadar çok adam var. Kulüpte kimse oynamıyor zaten benimle. Birçok insanın çok parasını yemişimdir.

 Başkan öylesine kendinden emin konuşuyor ki meydan okumasak ayıp olacak. 'Acaba müşteri mi kızıştırıyor?' diye düşünmedim de değil. Derken yiğitliğe toz kondurmayıp ve cesaretimi toplayıp düello teklifimi yapıyorum; bir okey partisi yapar mıydık acaba? Yanıt hafif bir gülümsemeyle geliyor. 'Neden olmasın?' Ve kalkıp Ortaköy'e gidiyoruz. Bakıyoruz üçüncü ve dördüncü arkadaş da hazır. Çevrede yolunmaya hazır ne kadar kuş var Tanrım? Masaya otururken yarım ağız soruyorum.

- Nesine oynuyoruz başkan?

Şimdi senin paranı almayayım ayıp olur. Kaybeden bir takım elbise alsın.
- Ama Ahmet Hakan'a kaybettiğiniz takım elbiseyi almamışsınız hala...
Okeyde mi kaybetmişim? Onunla seçim sonuçları için bahse girmiştik!

KUZENİM CEMAL BEN DE GÜRSEL

- Peki babanız neden adınızı Gürsel koymuş?

Rahmetli Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel'e olan hayranlığından.

- Cemal Gürsel 1960 darbesinin asker kökenli Cumhurbaşkanı...

Ama o dönemin tüm solcularının gözdesiydi 60 ihtilali. Burada çok ilginç bir rastlantı da var; Babamın teyzesinin oğlu ile aynı günde doğmuşum. Onun adı ne biliyor musunuz?

- Gürsel...

Hayır o Cemal. İkimiz bir araya gelirsek Cemal Gürsel oluyoruz anlayacağın. Ama kuzenle birbirimizi tanımadan büyüdük. Üstelik solun ayrı iki fraksiyonunda yer aldık. Anlayacağınız lise döneminde karşılaşsak birbirimizi boğazlayacağız. Ama yıllar sonra kucaklaştık...

- Bir de eski Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt'ın emir eri olarak askerliğinizi yaptığınız söyleniyor. Doğru mu?

Böyle bir şey yok. Büyükanıt, kurmay albay iken ben Kuleli Askeri Lisesi'nde askerliğimi yapıyordum. İlişkimiz sadece bu kadar. Emir eri filan olmadım.

- Cemal Gürsel'den isminizi alıyorsunuz, jandarmadan ilk dayağı yiyorsunuz, Büyüakanıt'ı da biraz zorlayarak buraya katsak, hayatınızda bir asker üçlemesi var. AK Parti'nin orduyu siyasetten geri çekme politikası için ne düşünüyorsunuz?

Siyaset elbette her şeyin önünde olmalı. Ama AKP'nin yaptığı yanlış. Orduda bazı sıkıntılar olabilir. İktidarlar kurumlardaki eksiklikleri gidermekle yükümlüdür. Bu darbeler şimdi olmadı ki, 50 yıldır darbeleri yaşıyoruz. Ama bu darbelerin sorumlusu da siyasetçilerdir. Elbette bu darbe ortamlarını ortadan kaldıralım ama orduyu döverek değil. Kısaca ordu saygın bir konumda kalmalı.

- Sokak sizi çok seviyor. Bizim mekanlarda da çalışan hemşerileriniz var, pek kimseyi takmazlar ama adınızı duyunca gözlerinin içi güldü.

Bu özel bir çaba ile oluşmuş bir şey değil. İstanbul'da halkın içinde dolaşan bir insan olarak sosyetesinden esnafına kadar her kesimi çok iyi tanırım. Bir gün lüks bir restoran çıkışında yanıma bir grup insan geldi. O arada yanımıza bir gazeteci yaklaştı ve 'Onlar seçmeniniz mi?' diye sordu, 'Evet seçmenim ama onlar yanlış yola gitmişler' dedim.

- Yanlış yol dediğiniz başka partiye oy vermeleri oluyor herhalde...

Tabii. Ama hangi partiye oy verirlerse versinler onlar yine benim potansiyel seçmenlerim. Bu düşüncelerimden kaynaklanan çok farklı yorumlar, yakıştırmalar yapılıyor ama gülüp geçiyorum.

BİRİNCİ ADAMLIK ZORDUR

- Biz ekip olarak, her röportajdan önce toplanıp o insan hakkında minik anketler yaparız. Söz konusu siz olunca ikiye bölündük. Bazılarımız 'Aslında Kemal Bey'in yerine oturması gereken insan' dedi, diğerleri de, 'Çok iyi bir ikinci adam ama birinci adam değil.' Hangisisiniz?

 (Gürsel Tekin ilk kez düşünüyor. Eh soru da zaten yukarı tükürsen bıyık, aşağı doğru sakal durumu. Sonra yine kendinden bekleneni yapıyor ve dürüstçe cevap veriyor)

İkinci adam diyenler doğru söylemiş. Birinci adamlık çok zordur. O benim işim değil. Çünkü Kemal Bey olağanüstü çalışkan, dürüst, nitelikli ve çok zeki biri. Bu iş için yaratılmış. Ayrıca son derece babacan. Açıkçası ben onun gibi davranamam. Bir yerde yanlış varsa hemen kesip atarım. Çok fevriyim. Kemal Bey çok daha ılımlı, olması gereken gibi.

TAYYİP BEY SİYASETİN OKULUNDA YETİŞMİŞ VEFALIDIR

- Tayyip Bey de içmiyor. İkiniz de futbola meraklısınız. Kaderin cilvesi mi nedir bilmiyorum ama özellikleriniz başbakanımızla fazlasıyla örtüşüyor.

Siyasette böyle efsaneler hep yürür gider. Recep Tayyip Erdoğan tabii ki bir liderdir, otoritesi olan bir insandır. Tayyip Bey siyasetin okulunda yetişmiştir. Bütün bu aşamalara baktığımızda aslında o profesyonel bir siyasetçi. Ama gerçek bir lider midir, değil midir, orası biraz tartışılır.

- Her siyasetçinin iyi bir yanı vardır. Hadi gelin bir kere pozitif düşünelim. Tayyip Bey'in iyi bir yanını söyleyin bana.

Vefalıdır. Siyasetçilerin en kötü özelliği vefasız olmasıdır. Başbakan bu özelliği ile pek çok siyasetçiden ayrılır.

OSMANLI'NIN ROBİN HOOD'U

- Bir de hakkınızda açılan ve her fırsatta karşınıza çıkarılan şu meşhur dava var. Kanunsuz olarak verdiğiniz ruhsat hikayesi...

İyi ki sordun. Bir gün MHP'li genç bir çocuk geldi. Adapazarı depreminde her şeyini kaybetmiş. Elinde kalan üç beş kuruşla borç harç küçük bir balık restoranı açmış. Meğer orası dükkan değil daireymiş, ruhsat alamıyor. 'Başkanım hayatım size bağlı' dedi. 'Ya bu dükkanı kapatacağım ya da intihar edeceğim!'

- Gerçekten verilmesi güç bir karar sizinki...

Hiç düşünmeden verdim ruhsatı. Vermemem gerekirdi ama umurumda değildi. Savcıya da aynen bunu söyledim, 'Beni bir ruhsattan değil, 6500 ruhsattan yargılayın' dedim. Çünkü bir kere değil, 6500 kere olsa yine o çocuğa o ruhsatı verirdim. Benim işim insanların hayatını kolaylaştırmak.

- Bir de bir Roman açılımı yapıp benzer bir suç işlemişsiniz.

1981 yılıydı. Romanları kimse işe almıyor. Sadece kağıt toplayarak geçiniyorlar. Benim de bir kahvem vardı. ANAP'lı belediyenin temizlik müdürü arkadaşım '150 tane temizlik işçisi alacağız' dedi. 'Bana 50 kişilik kontenjan ayır' dedim, bütün Romanları topladım. Ama diplomaları yok. Bir arkadaşım da Konya'da okul müdürüydü. Onu aradım, 'Cuma günü seni İstanbul'da misafir etmek istiyorum ama gelirken mührünü de al gel' dedim.

- Siz de Romanlara diploma verdiniz öyle mi?

Aynen öyle. Romanlar böylece ilk kez kamuda çalıştı.

- Robin Hood türü suç yöntemleri...

Zaten bir Alman gazetesi benim için 'Osmanlının Robin Hood'u diye yazmıştı

İLK AŞKIM KÖYDENDİ

- 'İlk aşkınız kim' diye sorsam dayağı yer miyim?

Olur mu öyle şey. İstediğinizi soracaksınız. Ama siyasetçi adamız, açıklamayalım. Kız evlenmiş gitmiş zaten. Köyden bir kızcağızdı. Ayıp olur valla. Hem kocası beni öldürsün mü?

HİÇ RAKI İÇMEDİM

- Partiden gelen bilgiler arasında rakı- balık da sevdiğiniz yazıyordu. Biraz kulaklarını çekersiniz artık.

Çekeriz çekmesine de, galiba rakıcı bir tipim var. Hangi restorana gitsem hemen rakı getirmeye çalışıyorlar. Ben de bıktım bundan. Vallahi hayatımda hiç rakı içmedim. İçki kültürüm hiç yoktur.

YAKIŞIKLI MIYIM BİLMEM

- Kadınlar size bayılıyor. Nişantaşı'daki sosyetik kadın da türbanlı kadınlar da kişiliğinizden etkileniyor. Yakışıklı olduğunuzu düşünüyor musunuz? Sizi Javier Bardem'e benzetiyorlarmış.

Vallahi kime benzettiklerini bilmiyorum. Yakışıklılığımdan pek emin değilim

- Peki bu ilgi sizi çapkınlar kategorisine sokuyor mu?

Ne alakası var?

ÖMER ÇELİK ARKADAŞIM AMA..

- Ömer Çelik ile röportaj yaparken de çok şaşırmıştım. O da Mevlana'dan, Karl Marx'a kadar geniş bir yelpazede çıkmıştı karşıma. Her dalda oynayabilen bir siyasetçi. Çelik eski solcudur biliyorsunuz.

Arkadaşımdır zaten. Ama o yolunu şaşırdı, yanlış otobüse bindi!

- Görüşüyor musunuz hala?

Tabii. Arada bir çıkar yemek yeriz.

- Kanada'ya iltica için başvurmuşsunuz ama kabul edilmemişsiniz. Nedir bunun aslı?

Tamamen zırvalık. Bunu o meşhur davama bağlıyorlar. 2007 yılında Kanada'ya gitmişim, hakkımdaki dava iki yıl sonra açılmış! Bir de bunu gazetelerde yazdılar. Tam bir komedi, bu gazetecilik falan değil elbet. Zaten gazeteciler eleştirdikçe sokaktaki insanların gözündeki değerim on kat artıyor, bilsinler.

Bu haber toplam 1565 defa okunmuştur
Etiketler : ,

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.