1. HABERLER

  2. KÜLTÜR-SANAT

  3. Suya gömülmeyi bekleyen ihtişam: Hasankeyf
Suya gömülmeyi bekleyen ihtişam: Hasankeyf

Suya gömülmeyi bekleyen ihtişam: Hasankeyf

'Paris'i, Londra'yı bilirler de gelip de Hasankeyf'i gezmezler!'

A+A-

Anadolu'nun en eski yerleşim birimlerinden biri Hasankeyf. Geçmişinde büyük bir ihtişama sahip olan kent şimdi terk edilmeye yüz tutmuş ve çok hüzünlü... Binlerce yıl boyunca Haçlı saldırılarına, Timur'un yıkımına, birçok savaşa şahit olmuş, yıkılmamış, şimdi ise sonsuza dek baraj sularına gömülmek üzere...

Hasankeyf'e yolculuğumuz sırasında dinlediğimiz radyo kanalında programcı şöyle diyordu. 'Paris'i, Londra'yı bilirler de gelip de Hasankeyf'i gezmezler'. Bu eleştirinin haklılığını kabul ediyor ve yıllardır Hasankeyf'i görmek istiyorduk. Böyle zengin bir medeniyet mirasının sular altında kalacak olmasının üzüntüsünü yaşıyor, baraj inşaatı tamamlanmadan görmeyi planlıyorduk. Sonunda Hasankeyf'e ulaştık ve fotoğraf çekmek için yeni köprüye varmadan durduk. Bir anda etrafımızı Hasankeyf'li çocuklar sardı. Birbirinden şirin çocuklar kentin tarihini anlatmak için birbirleriyle yarışıyorlardı.

TAŞKÖPRÜ'NÜN HİKAYESİ

Hasankeyf'li çocuklar bize ilk Taşköprü'nün hikayesini anlattılar. Hasankeyf'in en önemli simgelerinden biri olan Taşköprü'nün geçmişte güvenlik amaçlı ahşap kapaklarının olduğunu, şehrin zamanında pek çok saldırıya maruz kalıp kurtulduğunu öğrendik. Şehre bakarken büyüklüğüne şaşırdık. Tam olarak ne zaman kurulduğu bilinmeyen şehir milattan öncesine dayanıyor. O kadar eski zamanlarda bu kadar büyük bir alanı kaplayan bir şehir çok önemli bir merkez olmalı. Yeni yerleşim yerlerinin inşaatı fotoğraf çekmek için durduğumuz yerden görünüyordu. Hâlbuki şehrin nüfusunun büyük bir kısmı çok göç etmiş başka yerlere yerleşmişti. Yine ilk bakışta dikkat çeken bir eser El Rızk Cami'sinin minaresi. Diğer bölümleri yıkılmasına rağmen ayakta kalan minare, kentin önemli simgelerinden biri. Minarenin yüksekliği "Kentin ne kadarı suların altında kalacak" sorusunun yanıtı aynı zamanda. Baraj tamamlandıktan sonra ancak minarenin ucu görünecek.

600 KİŞİNİN BİRLİKTE YAŞAYABİLECEĞİ MAĞARALAR

Taşköprü'nün onarımı imkansız olduğu için yerine yeni bir köprü yapılmıştı. Köprüyü geçtik ve Hasankeyf'e vardık. Tarihi eserlerin ve mağaraların bulunduğu bölgeye geçince yine bir Hasankeyf'li öğrenci tarafından karşılandık. Hasankeyf turumuzda bize lise öğrencisi Mustafa eşlik etti. İlk durağımız mağaralar oldu. Metrelerce yükseklikte dağda doğal mağaraların yanında insan eliyle şekillendirilmiş yaşam alanları da bulunuyor. 600 kişinin bile yaşayabileceği büyüklükte mağaralar var. Kalenin ilk kapısı yıkıldığı için ikinci kapıyı gittik.
Kalenin çok eski çağlardan beri kullanılan bir yaşam alanı olduğu belliydi. Bizanslılar zamanında ise kale olarak kullanılmaya başlandığını rehberimizden öğrendik. Kaleye merdivenli yoldan ulaşılıyor. 37 derece sıcakta merdivenleri çıkmak gerçekten çok zor, neyse ki mağaraların içleri çok serin. Bir anda başka bir mevsime geçmiş gibi oluyorsunuz. Kalenin zirvesine çıkmaya çalışırken rehbere halkın su ihtiyacını nasıl karşıladığını sorduk. Nehirden yukarı su taşınırmış. Dar gelirli halk ise çukurlarda su biriktirir, çamaşır ve bulaşık yıkamak için bu çukurları ortaklaşa kullanırmış.

Merdivenler bitti ve nihayet muhteşem bir manzaraya ulaştık. Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan'ın mezarının bulunduğu Zeynelbey Türbesini, Büyük Kale'yi, köprüyü ve El Rızk'ın minaresini uzun uzun seyrettik. Kalfasının muhteşem eserini gururuna yediremeyip intihar eden ustanın hikayesini dinledik. Küçük kale ise bir zamanlar darphane olarak kullanılıyormuş. Artuklular ve Eyyubiler döneminde paralar burada basılıyormuş Buraya kale kapısı karşısındaki bir merdivenle çıkılıyormuş. Ancak merdiveni taşıyan kaya kütlesinin kısmen çökmesi sebebiyle yol kullanılamaz hale gelmiş. Darphanede hala eski para bulmak mümkünmüş. Rehberimizden dinlediğimize göre yağmur yağdığı zaman, tepeden akan suyla beraber eski paralar düşüyormuş. Paraların örneklerini Mardin Müzesi'nde görmek mümkün.

Ziyaret imkanı bulamadığımız bir başka mekan da Prenses Sarayı'ydı. Farklı bir inşaat tekniği ile yapılan saray kalenin kuzeyinde yer alıyor. Sarayın özelliği dışarıdaki seslerin içeri girmesi ama içerideki hiçbir sesin dışarıdan duyulmamasıymış. Bu özelliği inşaat esnasında kullanılan testiler ile sağlamışlar. Kayaların çökme tehlikesi sebebiyle Prenses Sarayı'nı da seyretmek ile yetindik.

Şehrin bir çok bölümü çökme tehlikesiyle kapatılmış. Hasankeyf gerçek bir kültür ve doğa harikası ve binlerce yıl boyunca yaşamayı sürdürmüş. Doğa şartlarına ayak uyduramayıp yıkılmaya yüz tutmuş olsa da yine de sular altında kalacak olması insanın içini burkuyor. Geç kalmadan Hasankeyf'i görmek gerekiyor.

HASANKEYF EFSANELERİ

Rehberimizin gezi programı, tarih ve efsaneler açısından da oldukça zengindi. Kentin tarihinde yer tutan efsaneleri de dinleme imkanı bulduk.

Hasan'ın Hikayesi:

Kaleye çıktığımızda rehbere 'aynı yoldan mı ineceğiz' diye sordum. 'Bir yol daha var' dedi ve Hasan Keyfe'nin hikayesini anlattı. Bir zamanlar Hasan isimli bir eşkıya varmış. Kent halkı bu adamdan illallah etmiş. Sonunda eşkıya yakalanmış ve zindana hapsedilmiş. İdam edilmeden son isteği sorulmuş. Hasan da cirit oynamak istediğini, bir at getirmelerini söylemiş. Son arzusu kabul edilmiş. Atına binip önce kentte bir tur atmış, sonra bizim bu hikâyeyi dinlediğimiz kaleye çıkmış ve atın gözlerini bağlayıp Dicle'ye atlamış. Atın ayakları kırılmış ama Hasan yüzerek kaçmış. Bunun üzerine halk "Hasan keyfe – Hasan, ne yaptın" siye bağırmış. Böylece Hasan kente ismini vermiş.

İki Yollu Minare

Eyyübi Hükümdarlığı zamanında bir cami inşaatı başlar. Cami inşaat halinde iken usta ve kalfa arasında teknik bir anlaşmazlık çıkar. Usta kalfayı kovar. Kalfa da El Rızk'ın minaresini yapmayı üstlenir. Her iki minare de yükseldikçe usta ve kalfa arasındaki rekabet keskinleşir. Minareler birbirine benzemektedir ama kalfanın yaptığı daha estetiktir ve gizli bir detayı vardır. Minareler tamamlanınca kalfa, ustayı açılışa çağırır. Usta minarenin tepesine çıkınca kalfayı orada görür. Kalfa minareyi çift yollu yapmıştır ve ustası kendisini görmeden yukarı çıkmıştır. Usta kendisinin uygulayamadığı bu özellik karşısında kendisini yenilgiye uğradığını hisseder ve bunalıma girip intihar eder.

Kısaca Hasankeyf Tarihi:

Hasankeyf, Batman'a bağlı olan, iki yakasını Dicle Nehrinin ayırdığı tarihi bir ilçedir. Eski şehrinin tarihi, 10.000 yıl öncesine kadar gitmektedir. 1981'de doğal koruma alanı ilan edilmiştir.

Kuzeyden güneye kıvrılıp giden Dicle nehri üzerinde yer alması ve o günlerde ticaretin önemli bir kısmının nehir yoluyla yapılması nedeniyle Hasankeyf, ticari ve ekonomik olarak da gelişti.

Hasankeyf'i Artuklular'dan alan (1232) Eyyubiler, henüz bölgeye tam hakim olamadan Moğol istilasi ve harabiyeti ile karşılaştı. Birçok yerleşim yeri gibi burası da altüst oldu.

Eyyubiler, Moğol şokunu atlattıktan sonra 14. yüzyıl başlarından itibaren Hasankeyf'i yeniden imar etmeye başladı. Özellikle bugün Hasankeyf'te bulunan birçok eserde imzası bulunan Eyyubiler'in, Sultan Süleyman zamanında bu imar faaliyeti zirveye ulaştı. Hasankeyf, bu yıllarda tarihinin en parlak dönemlerinden birini yaşadı.

Nihayet Osmanlılar'ın gücüne karşı direnemeyen, Safeviler'in baskıları ve iç hesaplaşmalarla iyice yıpranan Eyyubiler, 1515 yılında burayı Osmanlılar'a bıraktı.

İlke Gökçek Gedikoğlu

Bu haber toplam 3713 defa okunmuştur
Etiketler : , ,

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.