1. HABERLER

  2. MAGAZİN

  3. İran'da kaşını aldırmayan bakire sayılmazdı
İran'da kaşını aldırmayan bakire sayılmazdı

İran'da kaşını aldırmayan bakire sayılmazdı

Şafak Pavey, iki yıl, sekiz ay, yedi gün kaldığı İran'daki anılarını bir kitapta toparladı.

A+A-

 

CHP İstanbul Milletvekili Şafak Pavey, BM temsilcisiyken iki yıl, sekiz ay, yedi gün geçirdiği İran'daki anılarını 'Nereye Gidersem Gökyüzü Benimdir' kitabında topladı. Pavey, 'gurbette İslami askerlik' diye nitelediği İran günlerinde en sıkı askerlik arkadaşının da o dönem Pas takımının teknik direktörü olan Mustafa Denizli olduğunu söylüyor.

AGOS'A YAZAMADAN HRANT ÖLDÜRÜLDÜ

Türkiye'de ilk uzun vadeli işim Agos köşe yazarlığıydı. İran'da seyahat yasağı yüzünden ofise mahkûm olduğum günlerde telefonum çaldı. 2006'nın sonları... Karşımda Hrant, bir konferansa gelmiş. Beni İran'da en çok yaralayan anımı, protez bacağım ve kolum yüzünden Buşehr Havaalanı'nda şeytan ilan edildiğimi anlattım. Hrant, "Bunları Agos'a yaz" demişti ısrarla. Ben Agos'a yazamadan o öldürüldü. Cenazeye geldim, İran'a geri döndüğümde, duvar yazılarının yasak olduğu Tahran'ın bir arka sokağında 'Viva Hrant' yazılı bir grafiti gördüm. O, işaret ve umut oldu bana. Bu kitabı biraz da ona dokunmak için yazdım.

TAM 21 KERE YAPTILAR: BACAĞINI ÇIKAR GÖRELİM

Benden önceki BM görevlileri altışar ay kaldı. Ailesine gönderme niyetiyle evinin fotoğrafını çektiği için ülkeden sınırdışı edilenler bile oldu çünkü. Ama ben hiç, istenmeyen kadın olmadım. Evcil hayvan beslemek de yasaktı. İran'ı, kedim Şurup'u sokakta yarı çıplak aramam gibi, her yasağı delerek öğrendim. Evimi izleyen askerler şaşkınlık içinde kaldı ama kasıtlı yapmadığımı anlayınca işlem yapmadılar. Özgür büyüdüğüm için otosansürüm yok. Onu uslandırmak kolay değildi ama zannederim İranlılar'ın da hoşuna gitti. Hatta hayatlarına heyecan katmış olabilirim. Çünkü onlar benimkine kattı. Havaalanında "Bacağını çıkar, görelim" deniyorsa ve bunu bir kere, iki kere değil, 21 kere yaşıyorsanız; çok eğlendiklerini düşünüyorum.

MUSTAFA DENİZLİ ORADA BİR KAHRAMAN

Humeyni'nin yasının tutulduğu günlerde varmıştım İran'a. Ülke yasta, bir otel odasında tek başıma radyo dinliyorum ve her şeye ağlamaklıyım. Mustafa Denizli'nin sesini duyunca içim açıldı. Onunla bir nevi askerlik arkadaşıyız. "Hemen geliyorsun" dedi. "Adresi verir misiniz" dedim. "Taksiye bin, Mustafa Denizli'ye de, getirir" dedi. Hakikaten öyle oldu. Beni de tanıştırır mısın diyenler, imza isteyenler... Taksilerle bedava dolaştım sayesinde. Denizli, oranın kahramanı. Yazdan beri görüşemiyorduk. Geçenlerde kitabımı göndermek için aradım. Çok keyiflendi. İki gün sonra baktım yeniden İran'a gidiyor. Yemek planları yapmıştık oysa. Belki ben de imza gününe giderim İran'a, orada buluşuruz.

ÖLÜME MEYDAN OKUYAN EŞCİNSEL PARTİLERİ

Gördüğüm iki idam hayatım boyunca hafızamdan çıkmayacak: Biri Afgan bir mülteciydi. Ekmek çaldığı gerekçesiyle 24 saatte yakalanıp asıldı. Görevli olarak oradaydım. Diğeri bir kadının recmi. Bir de vinçlerin geldiği toplu idam alanı gördüm. Bunları görmek ve bir idamın nasıl yapıldığını biliyor olmak çok ağır, korkunç bir yük. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'ni, insan hakları ihlalleriyle ilgili raporları daha iyi anladım. Ben ayrıldıktan sonra işler daha da kötüleşti. 2009 seçimlerinde sadece protesto ettiler diye insanları tekme tokat döverek öldürdüler, idam ettiler. Sırf eşcinsel olduğu için idam edilenler var. Ama trajikomik olayların ülkesi İran. Cumhurbaşkanı, "ülkemde eşcinsel yok" deyince hemen eşcinsel arkadaşımı aramıştım. İkimiz de dünyanın en sağlam yeraltı gay organizasyonunun İran'da olduğunu biliyoruz. Bazen hiçbir hakkınız olmadığında kendi çabanızla yarattığınız eğlence daha keyifli oluyor. Eşcinsellerin partileri gibi; o partilerden birine de katıldım. Dünyanın herhangi bir yerinde makul bir gece kulübündeki sıradan bir akşamdan farkı yoktu. Ancak ölüme meydan okunduğu için adrenalin yüksekti, heyecan doruktaydı.

KAŞINI DÜZELTMEYEN BAKİRE SAYILMAZ

Öte yandan ameliyatla cinsiyet değiştirmek yasal, hatta devletçe teşvik edilen bir uygulama. Estetikte ise Türkiye'den çok daha tecrübeliler. "Estetik operasyon burada çok ucuz ve çok iyi. Düşünüyorsan burada yaptır" diyenler oldu. Öyle bir yarışa girilmiş ki; lisede estetik geçirmeyenler dışlanıyor. Bunu istemeyen ya da parayı bulamayan kızlar da yeni ameliyat olmuş gibi görünmek için burunlarına bant yapıştırıp geziyor. Ünlü bir mollanın kızı, "Kaşını düzelttirmeyen bir kadın, bakire sayılmaz!" demişti.

STRES DANIŞMANLARI STRES OLUP GİTTİ

Diplomatlar için bir ara stres yönetim danışmanları getirildi, kendileri stres olup gittiler. Onları o kadar boğduk ki, söyledikleri hiçbir şey realitemize uymuyor. Mesela "Spor yapın" diyorlar. Yüzmek için o kadar uğraştım ki! İran'da kadın havuzlarında yüzmek değil amaç, çıplak vücutları ve yüzleri özgürce yakabilmek. Kadın, anne ve eş olarak tanımlandığı için çalışan kadının hayatına uyan bir şey yok. İnsan üç seneye yakın zamanı minyatür ustası arayarak geçirebilir mi? Oysa minyatür o topraktan çıkmış bir sanat. Sosyal özgürlüklerin tamamen kısıtlandığı bir yerde, o özgürlüğün değerini çok iyi anlıyorsunuz. BBC'nin internet sitesine iki defa girebildim, o da büyük uğraşlarla.

TİŞÖRTLE KENDİMİ ÇIPLAK GİBİ HİSSETTİM

İran'dan döndükten sonra tişörtle dolaşamadım. Çıplak hissettim kendimi. En güzel havalarda bile terasta oturmak aklıma gelmedi. Tahran'ın balkonları boştur. Hayat duvarlar arkasına itilmiştir. Bir-iki sene sürdü bu travma. Psikolojik destek almadım, paylaşımla attım. Biraz gülebilmeniz gerekiyor yaşadıklarınıza. İran'da sistemin çatırdadığını düşünüyorum yoksa protestocuları bu kadar bastırmaya çalışmazlardı. Arap Baharı bence İran'da başladı.

LÜTFEN TÜRKİYE İRAN OLMASIN DİYORLAR

Kitabınızın milletvekili seçilmenizden sonra yayınlanması diplomatik sıkıntı yarattı mı?
Böyle bir şey olduğunu sanmıyorum. Çünkü politik bir kitap değil. Gerçeklere ve yaşanmışlıklara kim itiraz edebilir...

"Bu kitap kimseyi öfkelendirmek için yazılmadı" diyorsunuz. Öfkelenenler, sizi acımasız bulanlar çıktı mı?
Bir tek Erzurumlu akrabam Sabiha Teyze çok kızgın. Alt komşusu İranlı ve senelerdir birlikteler. "Kitabını okudum artık hiç sevmiyorum İranlıları. Komşuma da gidip kızacağım. Bizim kıza ne kötü davranmışlar ülkenizde diye" dedi. "Sabiha Teyze, benim yaşadıklarımı onlar her gün yaşıyor. Ben onlardan biri gibi anlattım" dedim de ikna ettim. İnsanın vicdanla yazdığı ya da yaptığı hiçbir şeyin yanlış olmayacağına ve insanlardaki gerçek karşılığını bulacağına inanıyorum. Yazdıklarıma inanmayan çıkmadı. İsteyenler, bu kitabı da İran için bir el kitabı gibi görsün.

Bir daha asla, diye ayrılmışsınız İran'dan...
Evet, o duyguyla ayrıldım ve barışmam uzun sürdü. Aradan beş yıl geçti. Bugüne kadar gitmedim İran'a. Ama bir daha git deseler yine giderim. Ülkenin rejimi, sosyal özgürlüğü korkunç olabilir ama o tabloda inanılmaz bir insan, bir edebiyat ve bir kültür var; beni çok etkilemiş bir İran var. Çok şey öğrendim orada. Bir daha gidersem daha iyi not alırım.

Türkiye, İran olur mu diye soranlar var mı hâlâ?
Türkiye, İran olur mu diye soranlar artık İranlılar. En çok nefes alabildikleri, vizesiz en rahat girebildikleri ülke Türkiye. "Lütfen Türkiye İran olmasın" diyorlar. Bu çığlığı duysak yeter.

Hürriyet / PAZAR 

Bu haber toplam 1605 defa okunmuştur

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.